ALTIN
 2.917,64
DOLAR
 34,2964
STERLİN
44,8449
EURO
 37,4049

Malatya Sofrası 

 

Bugün, memleketimde bir ilki deneyimlemenin heyecanını yaşadım. Malatya Büyükşehir Belediyesi tarafından açılan ve İstanbul’daki kent lokantalarının bir benzeri olan “Malatya Sofrası”na adım attım. Yanımda, dostluğuna her daim minnettar olduğum Fikri Demirtaş ve Nezir Kızılkaya vardı. Bizi içeriye çeken asıl niyet, açlığımızı bastırmak gibi sıradan bir ihtiyaçtı. Ancak orada gördüklerim, duyumsadıklarım ve hissettiklerim, bu küçük adımı zihnimde ve kalbimde bambaşka bir yere taşıdı.

 

Masalara oturan insanları izledim. Ellerindeki tepsilerde uygun fiyatlara sunulan, doyurucu ve bir o kadar da leziz yemekler vardı. Fakirlik sınırında yaşayan bir toplum için bu sofralar birer sığınak gibiydi. İnsanların gözlerinde gördüğüm dinginlik ve tebessüm, “bir öğün daha eksik kalmayacak” rahatlığıydı belki de. Ama aynı zamanda, bu tablonun arka planında içimi acıtan bir gerçeklik vardı. Zihinlerimize kazınan bir kavram yükseliyordu: Dayatılan yoksulluk.

 

Yıllar boyunca halk, yoksulluğa alıştırıldı. İnsanlar, bu gerçeği kanıksamak zorunda bırakıldı. Yoksulluğun kader olmadığını bilenler için bu durum, yalnızca bir hayal kırıklığı değil; aynı zamanda bir öfke sebebiydi. Bir lokma ekmeği dahi zor bulabilen insanlar için açılan bu sofralar, elbette güzel bir adım. Ama bu adımın ardında saklanan asıl soru şu: Neden bu hale geldik?

 

Malatya Sofrası’nda yemeğimi yerken aklımdan şu geçti: Bu sofralar elbette kıymetlidir, elbette insanlara destek olur. Ancak bu tabloda, bizi bu noktaya getirenlerin utancını da görmek gerek. Bu tür girişimlere geç kalındığını düşünmeden edemedim. Neden daha önce, neden her mahallede, neden her ihtiyaç duyulan noktada böyle sofralar kurulmadı? Açlık ve yoksulluk bir tercih değil, zorunluluk haline geldiğinde, bu lokantalar bir lütuf gibi gösteriliyor. Oysa bu, halkın hakkıdır; insanca yaşamanın asgari bir gerekliliğidir.

 

Düşüncelerimin içinde kaybolurken, serbest piyasa ekonomisinin acımasız çarklarını da gözlerimin önüne getirdim. Dışarıdaki lokantalar, restoranlar, dürümcüler; hepsi kar amacı güden işletmeler. Bu işletmeler, ellerinden gelse, sofralara ulaşmaya çalışan insanların cebindeki son kuruşu bile almayı ister. Fiyatların sürekli yükseldiği, yemeklerin kalitesinin düştüğü bir piyasada, halkın bir nefes alabileceği böyle yerlerin olması çok değerli. Ancak biliyorum ki, bu durum bazı işletmecilerin hoşuna gitmeyecek. Daha ucuza, daha kaliteli hizmet sunulan bu sofralar, onların kâr hırslarını törpüleyecek. Ama bu hırsı törpülemenin zamanı gelmedi mi artık?

 

Malatya’nın farklı bölgelerine, bu sofraların hızla yayılmasını hayal ediyorum. Bu hayal, açlıkla mücadele eden bir toplumun, onurlu bir yaşam hakkına kavuşması için küçük bir adım olabilir. İnsanların, karınlarını doyururken kendilerini ezik hissetmeyecekleri, insanca bir ortamda yemek yiyebilecekleri bir düzen inşa edilmelidir.

 

Yemeğimi bitirip kalkarken, Malatya Sofrası’nda gördüğüm manzara beni hem umutlandırdı hem de düşündürdü. Biz, bu toplumun bireyleri olarak, böyle girişimlere ihtiyaç duymayacağımız bir düzeni inşa etmeliyiz. Sofralarımızda bereketin, huzurun, adaletin ve onurun eksik olmadığı bir yaşam için mücadele etmeli; yoksulluğun, karanlık bir gölge gibi üzerimize çöktüğü günleri geride bırakmalıyız.

 

İşte bu yüzden, Malatya Sofrası yalnızca bir yemek mekânı değil, aynı zamanda sessiz bir haykırıştır. Bu sofralarda buluşan insanlar, bir arada olmanın, paylaşmanın ve dayanışmanın gücünü hissetmelidir. Ancak o zaman, dayatılan yoksulluk yerine hak edilen refahın konuşulduğu bir geleceğe yürüyebiliriz.

 

ADİL AKTAŞ 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner11

banner10